18 Aralık 2007

BU ŞEHİR


Bu şehir insana tuzak kuruyor Bu şehir insanı uzak kılıyor Bu şehir insanı hayli yoruyor Bu şehir insanı hep kandırıyor Gel bu şehrin havası böyle kalsın Aynalar yalancıdır Bu şehrin dört bir yanında ayna var alımlıdır Bir kandırır ki anlamazsın Verilen sözler unutulur Belki yarına umut olur Fakat bu şehir unutturur Bazen hatırlatır ve ağlatır güldürür Bir gün yaşarken bir gün öldürür Bir türküdür bu duyduğun senin için Dikenli gül ve yaşanacak bir gündür Bu şehirde doğdum bu şehirde söndüm Gel biz şehrin havasına hiç uymayalım Birbirimize verdiğimiz sözlerin hepsini tutalım Bir de şehirli türkü tutturup karşılıklı seninle Şehre inat dert üstüne dert koymayalım ayrılmayalım

17 Aralık 2007

ÇETİN ALTANIN KÖŞESİNDEN...

O TATAVATALAR Kİ İNCİR ÇEKİRDEĞİNİ DOLDURMAZ


Nasreddin Hoca'ya sormuşlar: - Hoca, evrensel değerde bir müzisyen olan Fazıl Say'la, Hazine'den geçinmeli "mevki sahipleri" arasında ne fark vardır?
Nasreddin Hoca, gülümseyerek sakalını sıvazlamış:
- Fazıl Say, piyano çalar, demiş; Hazine'den geçinmeli "mevki sahipleri"nden bazıları sadece ağızlara bal çalar; bazıları da, yaranmak istedikleri kapıları çalar; bazıları ise sadece çalar.
* * *
Eğlenceli bir bulmaca:
Önce ayağa kalkın. İki avucunuzu kulaklarınızın üstüne iyice bastırın. Ağırlığınızı bir ayağınızın üstüne vererek, öteki ayağınızla öne, yana, arkaya doğru adım atar gibi yapıp, sonra tabanınızı hızlıca yere bastırın.
Arkasından tabanını yere bastırdığınız ayağın üstüne ağırlığınızı verin; öteki ayağınızla aynı hareketleri yapın.
Bir adım öne gidince, yine tekrarlayın aynı hareketleri.
Tamam mı?
* * *
Şimdi soru şu:
- Bu kimin taklididir?
* * *
Yanıt olarak, ola ki:
- Karanlıkta mayın tarlasına düşmüş bir köylünün, diyeceksiniz.
— Hayır.
* * *
Belki de:
- Zeybek oynamaya çalışan bir aceminin, diyeceksiniz.
— Hayır.
* * *
Yanıtını merak mı ettiniz bulmacanın:
- İhalelere sinsice sokulup, saman altından su yürütmeye uğraşa uğraşa, usulca "yap-sat"çılığa uzanarak, cüzdanını kabartmaya çalışanların taklidi.
* * *
Vaktiyle mitinglerde kürsülere çıkıp:
- Yılda 100 bin tank yapacağız diye bağıran, parti başkanları vardı.
Bu yakınlarda da kulağımıza, çok yakında dünyanın en kalkınmış 10 ülkesinden biri olacağımız teraneleri çalınıyor.
* * *
Tahranlı 2 arkadaş konuşuyorlarmış; biri:
- Ben, diyormuş öylesine büyük, öylesine büyük bir ev yaptırdım ki, geçen yıl dama çıkan ustaların elinden kayan bir keser hâlâ düşüyor, henüz yere varmadı.
* * *
Öteki arkadaşı:
- Ya, demiş; ben de bir hıyar büyütmeye başladım, büyüttüm, büyüttüm, büyüttüm; kökü Isfahan'da olduğu halde, ucu Tahran'ın varoşlarını geçmeye başladı.
* * *
Büyük mü büyük bir ev yaptırdığından söz açan İranlı:
- O kadar da büyük hıyar olur mu, demiş.
Arkadaşı da:
- Olur ya, demiş; şayet keseri düşürmezsen, büyüye büyüye ucu kıçına girecek.
* * *
Kim isterse bir hıyar ekip, başlayabilir büyütmeye...
* * *
İncili Çavuş'a sormuşlar:
- Çavuş, Hazine'den geçinmeli "mevki sahipleri"nden bazıları; neden bizim kırk yılda bir yetişen evrensel değerdeki yazarlarımıza, heykelcilerimize, müzisyenlerimize karşı bu kadar kırıcı ve hoyrat davranıyorlar; sanattan anlamadıkları için mi?
* * *
İncili Çavuş:
- Angutluklarının asıl nedeni, demiş; kendilerinin öneminin, sadece koltuklara oturan taraflarıyla var olması; evrensel ölçüde beyin ve gönülleriyle var olanlara karşı da, müthiş bir aşağılık duygusuna kapılıyorlar...
* * *
Taner Aktop'tan da bir fıkra:
Yolculuktan dönen İdris, kahvede oturanlara sormuş:
- Yahu pizüm Temel, nasil öldi?
— Kalpten citti, dediler.
- Vasiyetu filan var miydu?
- Var idu. "Penu denize gömun" temiş idu.
- Cömdünüz mü?
- Cömdük amma, mezarinu kazarken çok kayip vurduk.
* * *
Biribirlerinin iktidarını gömmek için uğraşan siyasetçilere de yakışan bir fıkra işte...
* * *
Bektaşi babasına sormuşlar:
- Baba erenler, Yunus Emre'nin şu dörtlüğü:
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni
bugün en çok nereye yakışır sence?
* * *
Baba erenler:
- En çok, demiş; dolarlarla euroların üstüne...
* * *
A. Necmettin Çanga'dan bir şiirle bitirelim yazıyı.

Biri Var

Kemiklerimde
Kulaklarımda
Başımda
Sallanan biri var

İçimde Dışımda Kaçan biri var

Gündüz
Gece
Uçan biri var gelen giden aldanan biri var bakan duyan susan biri var
_________________ÇETİN ALTAN_____________

Çetin altan'dan sonra...

Cumhuriyeti aydınlatmaya çalışan; o sarı ampuller olsa gerek gözlerimizi bir hayli bozmakla birlikte gerçeği göremeyecek kadar da körleştirdi. İşte gözlerini sarı ampule dikmeyen o ender yazarlardan biri de Çetin altandır.
İnsanların yetenekleri farklıdır kimi çok iyi devletten çalar kimi ise çok iyi piyona çalar ama o ötekiler dediklerimiz hiç berikileri anlayamaz herkes muhasebe yapar ve hesap neyi tutarsa öyle davranılır bir gün sanat ve sanatçı desteklenir öteki gün koltuk…
Meydanlarda oy diye yalvaran o koltuk düşkünleri koltuğa oturunca tüm sözlerini unuturlar. Keramet koltukta mıdır bilinmez ama benim o sözlere kanan halkıma yazık. Koltuk düşkünleri Birbirlerini ezerler ezmekle kalmaz bide üstüne gömerler muhalefet yapar sorun çözdüklerini sanırlar aynı ensturamanı kullanıp farklı ses çıkartırlar. Bazen tek ağız olurlar bazen de birbirlerinin kuyusunu eşerler. Bunlar cumhuriyet, laiklik, özgürlük diye lafa başlarlar ama söylediklerinin sonu hiçte öyle bitmez çok laf söyleyip az iş yaparlar. Uygar medeniyet seviyesi, kişi başına yüksek gelir, huzur, barış derler.
Yarın olur seçim biter koltuk dolar. Bir bakmışsın insanlar birbirlerini öldürüyor, banka soyuyor, kimisi özgürlük istiyor kimisi terk etmek ama kimse mücadeleden bahsetmiyor bazılarından başka hiç kimse Atatürk demiyor onun dediklerini hatırlamıyor bile. Onlar dolardan, ılımlı islamdan, türbandan anlar. Onlar aç insanlarla, ölenlerle ilgilenmez onların tek anladıkları paradır. Para için her şeyi yaparlar.

16 Aralık 2007

hedef (...) !


Yolcuların düşü... Özgürlük, kardeşlik ve eşitlikti...

Yolcuların düşü,

baskı ve ayrımcılığın olmadığı,

sömürüsüz, sınırsız, bir yaşamdı...

Ne yollar tüketir, ne yolcular, ne de yolcuların düşleri...

Düşler,

Yolcular

ve mücadelemiz

yaşam varoldukça

her koşulda

yenilenerek

devam edecek...

Ta ki

düşlerimiz gerçek oluncaya dek...

işte böle olcan"


Bilmem Seçim Ne Zaman
Adamın biri yolda giderken, birden ayağı kayıp düşmüş.
Arkasından gelen adam, kalkmasına yardım etmiş.
Düşen adam teşekkür ettikten sonra "sizin bu iyiliğinize
nasıl karşılık verebilirim?" demiş.

- Vallahi ben iktidar partisinin bir üyesiyim.
İlk seçimlerde bizim partiye oy verirseniz, ödeşmiş oluruz...

Adam ters ters bakmış karşısındakine:
- Beyefendi, beyefendi, demiş.
Ben düşünce kıçımı yere vurdum, kafamı değil...

Bile bile tekrar


Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok,
"Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...

Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?

Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?

Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?

Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik KENTER

Bir soğan soyulurken yaşaran gözler"


Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Türkiye'nin saygınlığı, başarısı ve gönenci için hizmet veren tüm insanlarımızı saygı ile anarken...



Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Hazine soyulurken aldırmıyor öküzler,
Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler.
Beyhude inat etme, salla hemen başını,
Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını.

Bir yolsuzluk görünce köpürme, isyan etme,
Bir hak için kendine, dik başlıdır dedirtme,
Doğru yolu dostuna göster ama, sen gitme.
Ne derlerse huuu... diye salla hemen başını,
Dilini tut, uslu dur, al gitsin maaşını.

Unutma bu ocağın adı aşıyaptır,
Sen de bir dolap çevir, apartmanlar yaptır.
Hakikat nene gerek o memnu bir kitaptır.
Sana lazım olan şey, sallayarak başını,
El öpüp, etek öpüp almaktır maaşını.

Bu güvercin eder mi atmacalarla yarış,
Öğrenmeden dünyayı gezdim de karış karış,
Vazgeç hak sevdasından sen de kervana karış,
Ne derlerse huuu diye, salla hemen başını,
Gerdan kır, belini bük, al gitsin maaşını


Abdullah Çağlayan
Yazıldığı yıl 1943

11 Aralık 2007

SANAT




Kendi Ellerimizle Ötekilerin Ürettiklerine Sanat Deyip Ya Da Onlarınkini Sanat Bulup Bizim Ürettiklerimize İlgisiz Kalıyoruz Bu Birazda Şuna Benzer “En Yakınınızdan Destek Beklersiniz Ama Aksine O Hiç Tanımadığı Birine Destek Verir “Seneler Ve Güven Çöpe Atılır Ama Burada Atılan Bir Şey Var Oda Yerli Sanat!

Spadermanleri, X-manleri yüzüklerin efendisi serilerini izlerken amerikan yapımı kahramanlarımızı bizden biriymiş gibi benimseyerek onların bize açtıkları soğuk savaşlarına
Su serpiyoruz… Fantastik filmler bilindiği üzere teknolojiyle olur ki zaten fantastik bir filmi kurgulamak teknoloji yüzü görmemiş ülkelerin harcı değildir. Ama fantastik filmlerde Olagünüstü olaylar sadece o ülkenin kahramanına yüklenmiştir ve bu mesajı herkes alamaz.


Bence gelin artık bizlerde elimizdekilerle bir şey yapmayı deneyelim en azından onların bize karşı ürettiği kahramanlarda benliğimizi aramayalım inanın bana soğuk savaşta bayrak taşıyan amerikaya ikinci bir bayrağı teslim etmeyin!

çekmeyin!


Size bir gün radyo dinlerken kulak dolgunluğu yaptığım bir fıkrayı anlatcam uzun lafın kısası fıkraya geçiyim ben;
Bir gün dünyada kıyamet kopar herşey alt üst olur ve cehennemin kapıları aralanır her ülkeden cehenneme giriş olmuştur ve her cehennemlik ülkenin bir kazanı vardır ve kazanların başında da zabaniler...
Kazanın içindeki insanlar yukarı çıkmak ister fakat zebaniler her çırpınışlarında kafalarını içeri sokarlar işin ilginç yanı;türklerin kazanının başında zabani yoktur...Çünkü onları aşşağıdan çeken birileri vardır.

18 Kasım 2007

var ol ! "arkadaş"


Yıllar önce geçtiğimiz sokakların insanlarını bırak kaldırımları hadi kaldırımları da bıraktım sokak lambaları bile değişmiş ben niye değişmeyim ki…
Hala sap gibi aynı sokaktan geçiyorsam değişmedim demektir hala aynı pencereye bakıyor, o aradığımın o pencerenin arkasında olmadığını bildiğim halde halen bakıyorsam değişenleri ya da geçip gidenleri değil benim gidemeyişimi suçlamak lazım…
Bide her gün gördüğün insanı daha doğrusu seni her gün gören birini senin hiç fark etmemen ne kadar da acıklı dimi sen birine kurulmuş bir çalar saatsin oda sana kurulmuş bir çalar saat ama hiç zamanlarınız birbirini tutmuyor ve bir o kadar da safsınız. Her gün yüzüne bakıyor sense onun baktığını görmeyi bırak öyle biri olduğunun farkında bile değilsin.
Bu hikâyeyi fazla uzatmıycam ama fark etmekle farkında olmak arasındaki farkları görün derim ben fark etmemişimdir siz farkında olmamışsınızdır ama fark eden bir şey vardır fark etmesekte…
“Varların içinde şüphesiz varım yokların içinde var olmaya çalıştım

mutluluğun resmi


Mutluluğun Resmi
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama
gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil
ne de ak örtüde elmaların
ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolaşan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
1961 yazı ortalarındaki Küba'nın resmini yapabilir misin?
Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm
ölsem gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstad?

12 Kasım 2007

mutluluğun karikatürü!




11 Kasım 2007


Sizi kim bu kadar iteledi ya da kamufle etti sığınmak saklanmak zorunda mıydınız Sizi konuşturan düşünceleriniz sizi tanıyordur inşallah. Suçlayacağınız aralık hiç suçlu olmayı denediniz mi? Beni en iyi tanıyan düşüncelerimdir düşüncelerim ne zamandan beri beni yargılar ya da susturur oldu beni susturan kim o halde vücudumu bağladılar direnemedim ağzımı bağladılar ses edemedim ama bir şeyi bağlayamadılar düşüncelerimi zaten düşüncelerimde ben değilmiydi
O zaman özgürlük düşüncelerde başlar bizi hala bağlayamadılar. Zincirlere vur salarda özgürüz hala


Hiç döktüğünüzü doldurduğunuzda döktüğünüzle denk geldi mi hiç niye varım ya da niye yokum dediniz mi hiç nefesinizi tuttunuz mu hiç ölüme yaklaştınız mı neyden korktunuz ya da kimi korkuttunuz ölüm hiç karşınızda titreyip boyun eğdi mi size…
Neyi anlamlı buldunuz neyi yaşayıp neyi ertelediniz hiç kırmızı güle koşarken çiğnediğiniz kır çiçeklerinin farkına vardınız mı ya da hiç kilidi olmayan kapıları zorladınız mı? Hangi ayna size gerçeği gösterdi hangisine sordunuz ben kimim diye hiç düştünüz mü hiç koştunuz mu peki hiç gerçek siz sizde gerçek oldu mu?
Yalanı ne kadar tanırsınız hiç sohbetiniz oldu mu onla? Hiç evine çağırdı mı sizi neden yalana güvendiniz gerçekler sizi evine almadığı için mi peki içinizdeki gerçeği neden yalana pazarladınız neden kendinizi yatsıya kadar garantisi olan ürünlere sattınız siz yalansanız bende yalancıysam bizi kim gerçeğe götürecek gerçek evinizin yolunu bilmiyor ki…
Bir kere daha yalana sığınacaksınız… İtirazı olan? Gelin gerçeklerden başlayalım yalanları yalansız yapana dek…
Siz şimdi gerçek misiniz yalan mı?

10 Kasım 2007

Mustafa Kemal'i Anlamak ?


Siz beni hâlâ anlayamadınız,
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da,
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor,
Övünüyorsunuz.
Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin
Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Bana muştular getirin bir daha
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan
Kuru söz değil iş istiyorum sizden anladınız mı
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı
Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda
Hâlâ oturmuş 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın
Uluslar, fethine çıkıyor uzak dünyaların
Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar
Ancak böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar
Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz hiç ilerlememiş
Birbirinize düşmüşsünüz halka eğilmek dururken
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen
Mustafa Kemal'i anlamak işitmek değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil
Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter!
Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil

09 Kasım 2007

mutluluğu öldürdüler....

İnsan her şeyi mutluluğu yakalamak için yapar. Onlardan esirgenmişçesine… Bazen; zenginin paspas niyetine bastığı gururunda bazen de bir hamalın sırtındaki yükte bazense hiç olmadık insanların ağız kokularında bulacağımızı sanırız oysaki hayat sadece bizde başlar neden doğarken ağlarız neden önce annemize veriliriz neden önce annemizin göğsünü emeriz. Bildiğimizden mi hayır… Yaşamak için tabi ki
Her zaman asfaltta mı yürüdük ki önce çamurdan başlamadık mı sonra çakıl geldi en son asfalt
Merdivenlerde sonradan geldi. Önceden yükseklik merakı mı vardı kim ne yapsın ki pastanın en üst katındaki çileği her şey sonradan oldu bize olanlar sonradan oldu biz birbirimize fıkra anlatırken ne dediğini anlamadığımız insanlar geçti o kutu gibi dükkâna… Diktik gözleri zehirlendik üzerine düştüğümüz her dakika yoksa bizim FM radyolarımız kurtuluş savaşından gazi dedelerimizden hikâyeler mi bitmişti yooook. Hatta daha hiç başlamamışken akıllarından aldılar o zaferlerimizi oysa ne bilmek, tatmak yaşamak isterdim özgürlüğü, zaferi, çığlığı ama aramıza bir şey girdi. Ve çıkmayacak galiba!!
^?Aramıza gireni bulabildiniz mi?^

08 Kasım 2007

aşık veysel

Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca, yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın...

"simurg efsanesi"

Arkamızdan yüzlerce oyunlar tezgâhlandı Defalarca iki yüzlülükler sergilendi Ah rabbi bizi şu Kaf dağının arkasında katlettiler Hayatı bize dar ettiler Üşüştü akbabalar üzerimize Saldılar itlerini hanemize Ah rabbim bizi canımızdan bezdirdiler Bizi kendilerine kul köle etmek için Düzene alçakça hileler kattılar Bize yeryüzündeki esarettin hepsini tattırdılar Bizi defalarca yaktılar üst üste Ancak bir Anka kuşu misali Küllerimizden yeniden dirilmesini bildik Acılar gayet iyi bilir biziKonup göçeriz bu dünyadan Hüzünler gayet iyi bilir bizi Gözümüzün kuruyan pınarlarından Ya rab sen unutsan da bizi Biz davamıza damarımızdaki son kanı ekeriz Üzerinden de öfkelerimizi biçeriz O anlarda sevdalarımızı paylaşırız Gerekirse canımızı feda ederiz Ya rab bizi unutma Bizi umudun Savaşçıları kıl Bir dirhem özgürlük içinBağladık, dağladık yüreğimizi Biz her birimiz Muhammed in sahabeleriyiz Kayalarla ezildik çöllere Canımızı çaylaklara parçalattık Biz her birimiz İsa Mesih in havarileriyiz Roma ya baş kaldırışın arifesinde Aslanlara yem olduk, bittik Biz her birimiz esaretteki Yusufuz Sina çöllerindeki Musa’yız Küfe deki Âliyiz Defalarca öldük dirildik biz Rabbimizden o acıyı ödünç aldık Asırlarca yandık kül olduk Ancak her defasında dirilmesini bildik Aynen Kaf dağının zirvesindeki Meşhur Simurg kuşu misali Asla pes etmem dercesine Yıkılmadık dimdik ayaktayız Ey İsrail oğulları!!!

05 Kasım 2007

Biz nereye gidiyoruz? "baba"

Yıl 2029, kızım 18, ben 41 yaşındayım... 'Baba bizim bayrağımızda sizin
zamanınızda Ay-yıldız varmış neden simdi haç işareti ve anlamını bilmediğim
renkler var? iki arkadaş okulda tavan arasında eski bir atlas bulmuştuk, o
atlasta gördük, daha önce Edirne'den Kars'a kadar Türkiye toprağı imiş,
simdi neden o haritanın 1/5'ine Türkiye diyoruz? Eskiden her mahallede 1
yâda 2 cami varken, simdi neden her ilde bir cami var, dedem bahsetmişti
daha önce ezan denen bir şey varmış, günde 5 defa camilerden okunurmuş simdi
bu çan sesleri ne baba? Filistinlilerin zamanında topraklarını parça parça
satarak İsrail'in kurulmasına sebep olduklarını hiç mi bir yerde okumadınız
da, topraklarımızı sattırıp simdi bu ufacık alana bizi hapsettiniz. Siz
atalarınızdan böyle mi aldınız bu toprakları, emaneti böyle mi korudunuz.
Günden güne topraklarımız satılırken siz uyuyor muydunuz baba? Baba küçükken
herkesin beni Aybuke diye çağırdığını hatırlar gibiyim simdi neden bana
Angel diyorlar, beni kulağıma Angel ismini ezanla sen mi söyledin? Bizim
evin önünden tanklarla geçen Amerikan askerleri kim baba? Her gün bize
hakaret ederek ve sizi her gördükleri yerde coplayarak demokrasi mi
getirdiler baba? Bize okulda demokrasinin tanımını daha farklı öğretiler
sanki. Elime geçen gün bir kitap geçti baba, senin gençliğinden kalan. Biz
Ankara'ya taşınmazdan önce memleketimizin ismi Gaziantep’miş ve 6317 şehit
vererek 'Gazi' lik unvanını kazanmış. Neden simdi oraya Kürdistan diyorlar
baba. Baba hani sizlere Kürtlerle Türkler kardeştir demişler, peki
kardeşlerim neden bizi öldürüp ülkemizde ayrı devlet kurdular. Baba o
kitapta Atatürk diye birinden de bahsetmişti. O her kimse 1933'te Bursa'da
bir nutuk vermiş, ben simdi bile ne kastettiğini anlayabiliyorken, sizin
gençliğiniz bu kadar mı cahildi de o uyarıları dikkate almadınız. Şimdiki
Kürdistan toprağında yer alan Süleymaniye’de askerimizin başına çuval
geçirmişler ve sen o dönemde gençtin, hiç mi kanın donmadı baba. Neden hesap
sormadınız bunları görmezden gelen yöneticilerinize? O az önce bahsettiğim
Atatürk size bir hitabe yazmış ve sizi hain yöneticilere ve uşaklara karsı
uyarmış ve hitabenin sonunda da 'Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil
kanda mevcuttur.' demiş. Baba kanınız o kadar bozuk mu ki ülkemizi bu hale
getirenlerin yakasına yapışmadınız. Baba Türkiyeli ne demek, biz Türk çocuğu
değil miyiz, soyumuz belli değil mi bizim, o kitapta okumuştum 'Ne mutlu
Türküm diyene' yazıyordu. Peki, baba ben neden mutlu değilim. Türküm demek
suçsa ve kötü bir şeyse siz eskiden neden söylerdiniz. Baba biz Kurtuluş
Savası denen bir şey yasamışız, kitaba göre dünyanın gördüğü en şanlı
savaşmış ve o savaşta 4 milyon şehit vermişiz. Madem bu vatandan bu kadar
kolay vazgeçecektiniz de neden o kadar şehit verdiniz. Hiç mi kitap
okumadınız, hiç mi sizi uyaran olmadı, hiç mi göremediniz ülkemizin pes kes
çekildiğini, eğer farkında olduysanız ve duygusuzca evinizde oturduysanız
sizin o hainlerden ne farkınız kaldı. Allah’ın huzuruna hangi yüzle
çıkacaksınız baba. 'Vatan sevgisi imandandır' diye bir hadis varken hadi
diyelim ki Türklüğünüzden vazgeçtiniz bari İslam’ın emrine uysaydınız. Senin
eski CD’lerden dinledim baba, bizim de bir İstiklal Marsımız varmış, o marsı
yalnızca körü körüne ezberlediniz mi? Atalarımız sizi her fırsatta uyarmış,
demiş ki 'Ey Türk titre ve kendine dön. 'Baba ne zaman titreyeceksiniz,
Ankara’yı da kaybettikten sonra mı? Bundan 13 yıl önce titremediyseniz eğer
artik hiç bir şey titretemez sizi. Baba sen son bağımsız olan Türkiye
Cumhuriyetini gördün. 'Ya devlet basa, ya kuzgun leşe' diyebilecek bir Hasan
Tahsin, bir şehit şahin, bir Sutçu İmam yok muydu aranızda? Yazıklar olsun
baba sizin gençliğinize! Bu günleri göreceğime hiç doğmasaydım baba.
Türklüğünüzden utanmadınız hiç olmazsa insanlığınızdan utansaydınız baba. Bu
vatan göz göre göre altınızdan kayarken hiç olmazsa *SEREFİNİZLE ÖLEMEDİNİZ
Mİ?'

"UZAK DEĞİL 2029"

28 Ekim 2007

"nerde o cumhuriyet"

Yarın bayram;cumhuriyet bayramı...Yarın al bayrak çekilicek göklere,çatıcak cehresini bize belkide kim bilir bizi Ataya şikayet edicek.Geçmiş,gelecek bir kare gibi geçivericek 3 dakikalık saygı duruşunda.Belkide vicdanlarımızla hesaplaşıcaz.
Buruk,sessiz,çaresiz bir bayram olucak belkide...Sadece istiklal marşı,birkaç çocuk sesi;şiir okuyan,yada birkaç bayrak görüvericez.Cumhuriyet bu kadarla yetinicek.iki çığlık sonrası fırtına dinicek.Kendimizi avatucaz yine.Cumhuriyetçiyiz,Atatürkçüyüz diyicez ama bu ses pekte uzun sürmüycek yine birilerine uyum sağlıycaz.İnandıklarımızı,tarihimizi,geçmişimzi hiç sonsuzluğa gömemiyiceğiz.demokrasilerden bahsetsekde artık demokratik olamıyacağız kanıt mı istiyorsunuz tabiki;Benim cumhuriyetçi,demokratik seçmenim ceza karşılığında sandığa itildi.Lütfen gerçeklerden kaçmayın.Biliyorum sizde diyorusunuz"nerde o cumhuriyetler" diye...Burda hayır canım diyenler olcaktır mutlaka ama ben cumhuriyeti Atatürkte bıraktım.eminim sizde bıraktınız ama ağızdan çıkmıyor işte gerçekler.
Cumhuriyet bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım.
Atam sen rahat uyu bekçisiyiz biz "cumhuriyetin"
Gençlikten
saygılarla


• Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır. 29 Ekim 1923
Mustafa Kemal Atatürk

23 Ekim 2007

VATAN SAĞOLSUN !

Yazılan, çizilen her şey biraz daha yorar sizi… Oysa kaybettiklerinizin arkasından ağlayacak mısınız, Yoksa göğsünüzü mü kabartacaksınız? Yıkanan beyinlere mi yanacaksınız, yoksa arkanızı döndüğünüzde değişen düşüncelerinize mi; Bu savaşta kimi suçlayacaksınız. Kimi haklı kılıp yanınıza alacaksınız… Şimdi söylüyorum size bu savaş anlamsız; Orda duruyorum ama bir kurşun bile gelmiyor evet gelmiyor kimin yaşayacağına kim karar veriyor kimin öleceğine kim karar veriyor
Evet, sinir ötesi bir operasyon sonucu yine şehit verdik ama söyleyin, O benimde anam sayılan şehit analarına… “Vatan sağ anacım oğlun öldü sanma o sadece bir şehit ve şehitler ölmez anacım şehitler ölmez vatan da bölünmez.”
Biz geriliği boğardık hani… Hani biz Atatürkçü düşünce, laik demokratik, insan haklarına saygılı… Buralardayız işte…